BIST 9.525
DOLAR 32,59
EURO 34,78
ALTIN 2.506,53

2017 biterken, İslam Teolojisi’nde neler tartışılıyor?!..(2)

Kişiler, Allah ile aralarına cemaatleri sokmamalı...

GÜNCEL/CUMHURBAŞKANI:  Cumhurbaşkanımızı izlerken; “Bazı duyumlar alıyorum, varlıklarını satıp yurt dışına gönderen iş adamları var. Kabineyi uyarıyorum, buna engel olun” sözlerini duyunca -ekonomist olmadığımız, maaş dışında para ile işimiz olmadığı halde-  “eyvah” dedik. Ama, salonda destek için gelen insanlar, olayı anlayamadıkları -gerek yok zaten!-  ve her sözünde alkış/slogan yaptıkları için, yine “bıravo” dediler.Ancak, Cumhurbaşkanı, ertesi gün sözlerini düzeltti ve “sözlerim yanlış anlaşılmış, isteyen herkesin, yatırım için Türkiye’den özgürce para çıkarabildiğini, buna engel bir yaptırımın olmadığını” açıkladı ve  “Amacım yerli ve milli bir duruş sergilemekti. İş adamlarımız bugünlerde sahip çıkmayacaksa ne zaman sahip çıkacaklar?” dedi. Doğru ama dün; o sözleri alkışlayan/bağıran/slogan atanlar ne durumda kaldı acaba?!.. Ayrıca; bu bir iletişim hatasıdır, aman  dikkat, kırılgan bir ekonomimiz var…

GÜNCEL/C.KÜÇÜK: Köşe yazarı C.Küçük (Türkiye/ 01.12.2017), gazeteci arkadaşlarını ve gazetecilik mesleğini yine yerin dibine sokmuş; “Okurlarımız bu medya piyasasının içini bilmezler. Bu basın dünyası bir kalleş tarlasıdır. Türk medya ortamı kalleşlik ve alçaklık üreten bir fabrika gibidir. Her an herkes birbirinin yüzüne gülüp arkadan bıçaklamaya kalkar. Böyle aşağılık bir piyasadır bu. Fakat tüm bu medya tarlasında toplasan 9-10 tane profili yüksek ve oyun kurucu, golcü, yıldız adam vardır o kadar. Tüm olay zaten bunların etrafında döner. Bu 9-10 star isim de kavgalı ve düşman bile olsalar birbirini bilirler.  Gerisi de kendini çok önemli zanneden ama hemen hepsi korkak tavuklar gibi yaşayan tiplerdir. Yani varlıkları yoklukları birdir. Yaşayıp yaşamadıkları belli değildir.”  Birisi kendi olduğu için, diğer 9  kişi  kim acaba? Ve, kim bu korkak tavuklar?, isim vermiyor… Yazdığı gazetede 60’a yakın köşe yazarı var, demek ki  onlarda  topun ağzında…

Yine aynı yazıda; “Ben bu medyada varsam ülkemin, milletimin ve devletimin hakkını savunmak içindir, gerisi umurumda değil. Benim için devlet kutsaldır. Milletim de öyledir. Vatan ve bayrak kutsaldır. Bu sözde gazeteciler takımı için sadece kendi menfaatleri kutsaldır…”  derken, yüzlerce yazar/kişi  töhmet altında bırakılmıyor mu? Dışlanmıyor mu? Saydığı değerler (bir avuç vatan haini hariç); hepimiz için kutsaldır, ödün verilemez..  Biz siyasetçi değiliz, ama günceli takip ediyor, kıyaslama yapıyoruz. Siyasetin, ekonominin iyi/sağlam  olmasını istiyor, sanata/kültüre değer verilmesini istiyoruz. Ama, “ben”  varım, “gerisi önemli değil” görüşü, bütün kurumlara zarar veriyor. Sanat dünyasında “ben” lerden  usandık…Sertlik ‘bir yere kadar’ olmalı, dikkatli yazmak/konuşmak, “biz” olmak gerekiyor diye düşünüyoruz…Lütfen, biraz sakinlik ve güzel dil…
İslam teolojisi…

Bir önceki yazımızda, yaptığımız araştırmalarla, İslam dininde bilinmesi gereken, toplumu ve bizi de rahatsız eden,   önemli  birkaç konuya değineceğimizi yazmıştık. Çok özel bir alan  olduğu için, bir müzik/iletişim  uzmanı  olarak dilimiz sürçerse affola…

İslam teolojisinde, üzerinde en çok tartışmaların yapıldığı konular;  ‘melek, şeytan ve cin’ inancıdır. Halk arasında dolaşan “hurafe bilgilerin” ortadan kalkması için, gerçekleri yazmak-yazmak-yazmak, söylemek-söylemek-söylemek  gerekiyor.

Teoloji (Türkçe sözlük); ‘Tanrıbilim demektir. (Yunanca θεος, theos, "Tanrı", + λογος, logos, "bilim"), ilahiyat. Dine ilişkin olgu ve fenomenleri konu alan ve dinle ilgili olarak geniş kapsamlı bir senteze ulaşmayı amaçlayan disiplin. Tanrı’yı ve insan yaşamının anlamını, vahyin verilerine dayanarak inceleyen disiplin” olarak açıklanıyor…

A.B.Ercilasun (Yeniçağ/26.11.2017) ‘Allah-Tanrı’ başlıklı, güzel araştırılmış, bol dipnotlu yazısının sonucunda şöyle demiş; ‘Türkler, Müslüman oldukları tarihten bugüne kadar Allah sözünü de Tanrı sözünü de sorunsuz bir şekilde kullanmışlardır. Sözün gelişine ve üsluba göre Allah da diyoruz, Tanrı da diyoruz. Bazı deyimler ise bu iki kelimeyi paylaşmışlardır. Bir kısım deyimler Tanrı ile, bir kısım deyimler Allah ile yapılmıştır. Mesela Allah misafiri demiyoruz, Tanrı misafiri diyoruz. Şemseddin Sami’nin verdiği örnekte olduğu gibi “bütün gün” anlamında Tanrı’nın günü diyoruz. Buna karşılık bir şeye şaştığımız zaman Tanrı Tanrı demiyoruz, Allah Allah diyoruz. Bir de Allahu a’lem (bi’s-savâb) deyimi var. Asıl anlamı “(en doğrusunu) Allah bilir” olan bu ibare, deyim olarak “kim bilir” anlamına geliyor. Daha çok Orta Anadolu’da yaygın olan ellaam/ellaham deyimi de Allahu a’lem’den gelir. Deyimler ve diğer kalıplaşmış ifadeler, kalıplaşmış oldukları için değiştirilmezler. “Tanrı’mıza hamd olsun, Tanrı Türk’ü korusun!” gibi ibareler de kalıplaşmış ve gelenekleşmiş söz birlikleridir. Yukarıdan beri sıraladığım örnekler ve dil bilimi verilerine göre bunların değiştirilmesi doğru değildir.’ Katılıyoruz, yeni sorunlar yaratmaya çalışılmamalı!…

Melek (İslam dininde); Allah’ın buyruklarını yerine getirmek için yaratılmış varlıklardır. Özellikleri;

Nurdan  yaratılmışlardır.

Cinsiyetleri yoktur.

Yemezler, içmezler.

Özgür  iradeleri yoktur.

Çok hızlı hareket ederler.

Kanatları vardır.

İnsan kılığına girebilirler.

Dört büyük melek vardır: Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil

Cebrail (Kur’an);  "Allahü Teâlâ’nın kulu" demektir.  İlahi emirleri;  meleklere ve peygamberlere ulaştıran vahiy meleğidir.

Azrail (İbranice); “Allah’ın gücü” ,“Allah’ın durdurması” demektir.  ‘Melek’ül-mevt: ölüm meleği’ de  denilmektedir. Allah’ın yaşamı durdurması demek; biyolojik olarak  yaşama süresinin/sayılı nefesinin  sonuna gelmiş bir canlının, yaşamını yitirmesi  demektir. 

Mikail (İbranice); “Kim Tanrı gibidir?” anlamına geliyor. Doğa olaylarını yönetmekle görevli melektir. Kendisine verilen bu görevle; ‘Allah’ın tabiata olan egemenliğini’  yada  ‘Allah ile tabiatın bütünlüğünü’ anlatmaktadır.

İsrafil (İbranice);  Kıyametten önce ‘sur’ adlı bir aygıta (boru yahut boynuz) üfleyerek kıyametin kopuşunu başlatacak olan ve daha sonra tekrar üflediğinde ise yeniden dirilişi sağlayacak olan melek olarak tanımlanmaktadır.

Adem; “Yeryüzü toprağı” anlamına gelir. Âdem; önceki varlıklara nazaran daha gelişmiş, bilgi, akıl, kavram üretme, eşyaya isim koyma, konuşma ve dil yetenekleriyle donatılmış, ahlak ve hukuk üreten “insanı” temsil etmektedir.

İblis; “Hayret eden, şaşan, hayırsız olan, üzgün bezgin olan, surat asan, ümitsiz olan, şaşkınlığından dolayı susan” anlamındadır. Hannas (Kur’an’da şeytan anlamındadır.); geri kalmak, sıkılmak, daralmak anlamındaki hunûs kökünden mübalağa sıfatıdır. İnsanoğlu; süslü, güzel, çekici gelen her  şeye dayanılmaz/ şiddetli bir eğilim göstermektedir. Bu, onun içindeki İblis’tir... İnsanoğlu bunların peşine düşüp uygulamaya geçtiğinde, içindeki İblis  “şeytana dönüşüp” kişinin duygularını açığa çıkarmış olmaktadır.

Unutmayalım ki, ateş; “kibri, hırsı, kini” , toprak ise; tevazuyu yani alçakgönüllüğü” ifade eder.

Cin; ‘Örtmek, örtünmek, gizli kalmak’ demektir. Halk arasında, “ismi söylenince gelir” inancıyla, “üç harfliler” denilmektedir. İslam Ansiklopedisi’nde (Cin Maddesi); “Duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan varlık türü” olarak anlatılmaktadır.  Kur’an’da cin meselesiyle ilgili olarak pek çok ayet vardır. Cin sözcüğüyle ilgili olarak en bilinen ayet; “Ben cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım,” ayetidir. (Zariyat Suresi 56. Ayet) Ateşin ve alevin eritici, yakıcı özelliği vardır. Kur’an; akıl dışı inanışları aklın ateşi ve aleviyle yakıp eriten bir kitaptır. “Gerçek şu ki, biz göğün bazı yerlerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev bulur.” (Cin Suresi 9. Ayet) Kur’an’a göre cinlerin ve şeytanların doğası  “kavurucu ateş” olarak belirtilmektedir. Kavurucu ateş ile; kızgınlık, şehvet, öfke, haset, ihtiras v.b. vurgulanmaktadır. Kısaca, cinler, iblis ve şeytanlar; insanların içindeki kötü duyguları ifade etmektedir.

Günümüzde; Cin inancı, cincilik ve falcılık, bilinmezden haber verme ve büyücülük; sahtekarlığın/kötülüğün  temelini oluşturmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Büyücü nerede olursa olsun hedefine ulaşamaz.” (Taha 20/69) Büyücü, insan üstü güçlere sahip olduğu izlenimini vererek kendini tanrılaştırdığı için Peygamberimiz şöyle demiştir: “Kim büyü yaparsa şirke düşer”(Nesâî, Tahrîm: 19) Gelecekten haber verdiğini söyleyen kişiler de vardır. Peygamberimiz demiştir ki; “Gelecekten haber veren kişiye giderek bir şey soran ve söylediğini doğru sayan kişinin, kırk gün namazı kabul edilmez” (Müslim, Selâm: 125, (2230) Bu sahtekârlığın ortadan kaldırılabilmesi için; Kur’an’ın akılcı yorumunu güçlendirmek ve  dini yeniden Muhammedi bir temele oturtmak gerekmektedir.

Ayşe Baykal (Hürriyet/28.11.2017) köşesinde, bir kırıkçı-çıkıkçı hikayesi anlatmış ve yazısını şöyle bitirmiş; “…..Ve klasik bir söylem olacak ama yıl olmuş 2017, hâlâ aynı gerekçe: “İçine cin kaçmış”. Artık ne söyleyeceğimi de bilemiyorum ama bu tarz istismarların ve dolandırıcılığın son bulmasını istiyorum. Bu sebeple Diyanet’ten rica ediyorum lütfen gerek Cuma hutbelerinde gerek ayrıca duyuru olarak “İnsanların, cinlerden daha tehlikeli olduğuna” dair hutbe ve açıklamalarda bulunsun. Cin çarpmasından korkup, insan çarpmasına yakalanmasın artık vatandaşlar.”

Konda’nın yeni yaptığı araştırmaya göre, Türk halkının üzerinde birleştiği ilk 5 değer şunlarmış:1- Adalet, 2- Ahlak, 3- Saygı, 4- Güven, 5- Eşitlik. Gördüğünüz gibi, birinci madde zaten insanlığın olmazı,  ‘ahlak’ın  ikinci sırada olması, -siyasi parti fark etmiyor-  çok önemli…

Demek ki; her şey Kur’an’da  ve Peygamberimizin Sünnetleri’ndedir…Bazılarını hatırlatalım: affetmek, çalışmak, koku sürmek, sohbet etmek,teravi kılmak, selâm vermek, yardımlaşmak, sahur yapmak, düzenli olmak, ilim öğrenmek, sadaka vermek, ezanı dinlemek, iki öğün yemek, teşekkür etmek, temiz giyinmek, birbirini sevmek, pazarlık yapmak, hal hatır sormak, tebessüm etmek, misafir ağırlamak, birbirini uyarmak, yemekte artık bırakmamak, ,kaşları düzeltmek, ölümü hatırlamak, sevdiğini söylemek, birbirine sabretmek, doymadan kalkmak, gül suyu kullanmak, davete icabet etmek, yemeği yavaş yemek, yeri gelince konuşmak, misafire ilgi göstermek, hasta iken hamdetmek, ilk verilen sözü tutmak, yavaş ve tane tane konuşmak, aynaya bakınca dua etmek, birbirinin kusurunu örtmek, her işe/yemeğe  besmele ile başlamak, Cuma günü gusül abdesti almak, israf etmemek…

Eeee, siz hangilerini yapıyor/uyguluyorsunuz acaba!....

Yorumlu!: 17/25’te ve Amerika’da görülen davada, hakkında önemli suçlamalar yapılan eskie ekonomi  bakanı Z.Çağlayan, whatsApp’ta profil resmini değiştirmiş ve profiline Tevbe Suresi 40’ıncı ayetini “Üzülme! Çünkü Allah bizimledir” yazmış!!!!. Cevap: “Her şeyi din üzerinden açıklamaya çalışırsanız, her şeyi, her icraatınızı dine bağlamaya kalkarsanız, en büyük ortak değerlerimizden biri olan, hepimizi birleştirmesi gereken dinimizi, tam aksine hepimizi bölen bir şey haline getirirsiniz.” (Ali Bardakoğlu)
 

GÜNÜN  CD’Sİ (EFKAR/THM), Şems Trio’dan (Murat Süngü-S. Murat Kızılateş-Şeyhmus Fidan)

Çok değerli sanatçı dostlarımın yer aldığı/hazırladığı bu CD’de 12  eser şöyle sıralanmış:

Al Eyvan, Ayağında Kundura, Elif, Ninne, Gide Gide, Güldaniye/Çalgısal/Faruk Yılmaz, Kara Köprü, Şu Dağların Yükseği, Su Gibi/Çalgısal/Göksel Baktagir, Şur Rengi, Yalan Olmasın, Yollar Seni