BIST 9.486
DOLAR 32,60
EURO 34,80
ALTIN 2.504,16

2007 THM panelinde Serbülent Yasun ne demiş?.., 2016’da neler değişmiş?!.(3)

Değerli okurlarım, bu “halk kültürü ve Türk müziği” ağırlıklı serinin 3. yazısı…Yeni yetişen, konservatuarda okuyan gençler, ulaşamayacakları bir çok bilgiyi, kafalarındaki soruyu bu yazı serisinde bulabileceklerdir.

Değerli okurlarım, bu “halk kültürü ve Türk müziği” ağırlıklı serinin 3. yazısı…Yeni yetişen, konservatuarda okuyan gençler, ulaşamayacakları bir çok bilgiyi, kafalarındaki soruyu bu yazı serisinde bulabileceklerdir.

Prof. Dr. Nevzat GÖZAYDIN: Değerli Dinleyiciler ve saygı değer katılımcılar, 38. ICANAS kapsamında düzenlenen, “Türk Halk Musikisinin Dünü, Bugünü ve Yarını” adlı panelimizde ülkemizin değerli bilim adamları/sanatçıları Sayın Mehmet Özbek, Sayın Serbülent Yasun, Sayın Dr. Ayten Kaplan, Sayın Yrd. Doç. Dr. Göktan Ay ve Sayın Sadettin Köselerli “Türk Halk Musıkisi’nin dününü, bugününü ve yarını”nı ele alan birer konuşma yapacaklardır. Konuşmalarını yapmak üze, TRT Ankara Radyosu, Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı ve Koro Şefi Sayın Serbülent Yasun’a veriyorum. Buyurun Sayın Yasun.

Serbülent YASUN: Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra benimsenen resmî müzik politikası içerisinde Türk Halk Müziği ürünlerinin derlenip toplanması konusunda çalışmalar başlatılmış ve ilk derlemeler az da olsa müzik öğretmenleri aracılığı ile İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda toplanmıştır. Daha sonra yerinde derlemenin yararlı olacağı düşüncesiyle 1926- 27-28-29 yıllarında konservatuvar öğretim üyelerinden bir grup Anadolu’nun çeşitli yörelerinden türküler derlemişlerdir. 

Bir süre ara verilen derleme çalışmaları bu kez 1937’de yeni kurulan Ankara Devlet Konservatuvarı’nca yeniden başlatılmış, 1952’ye kadar bu derleme çalışmaları her yıl yapılmış ve 10.000’e yakın eser arşive kazandırılmıştır. 

Daha sonra 1964 yılında kurulan TRT Kurumu 1971’e kadar yurdun çeşitli yörelerinde derleme çalışmaları yapmış ve bunları notalayarak yayınlarında kullanmaya başlamıştır. Türk Halk Müziği radyolardaki koroların kurulması ve yayına başlamasına kadar yöresel çalışmaların ve uygulamaların dışına çıkamamıştır. Radyolardaki yayınlar, türkülerin yöreden yöreye aktarımını sağlamış ve aynı zamanda eğitim görevi yapmıştır. 

Yurttan Sesler Koroları –Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum– yurt genelinden derlenen türküleri yine yurt geneline yayma konusunda en büyük işlevi yerine getirmiştir. Diğer yandan mahalli kuruluşlar (Musiki Dernekleri, Yerel Topluluklar vb.) kendi çaplarında Türk Halk Müziği’nin devamlılığını sağlarken Halkevleri ve daha sonra kurulan Halk Eğitim Merkezleri, Üniversitelerde kurulan topluluklar ve Belediye Konservatuvarları Halk Müziği’nin eğitim çalışmalarına önemli katkıda bulunan kurumlardır. 

1936-1950 tarihleri arasında Köy Enstitülerindeki Halk Müziği çalışmaları ve uygulamaları da bu kurumdan yetişen öğretmenlerin Halk Müziği konusunda donanımlı olmalarını sağlamış ve devamında okullarımızda bu birikim müzik derslerine yansımıştır.  

1980’li yıllarda kurulan Kültür Bakanlığı Devlet Türk Halk Müziği Korosu, ilkeleri doğrultusunda yaptığı çalışmalar ve uygulamaları ile Halk Müziğimizin korunması, yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarımı konusunda üzerine düşen görevi en üst düzeyde yapmış ve yapmaktadır. 

Konservatuvarlarda Halk Müziği Bölümlerinin açılışı yakın tarihlere rastlamaktadır. 1980’li yıllar ve sonrasında Konservatuvarlardaki Batı müziği eğitiminin yanında Halk Müziği eğitimi de verilmeye başlanmıştır. Türk Halk Müziği’nin Eğitim Kurumlarımızdaki Yeri Türk Halk Müziği olgusu, birinci bölümde yer verildiği gibi Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki yıllarda yapılan çalışmalarla başlamış ve devam etmiştir. Bu süreç içerisinde “Türk Halk Müziği” kavramını, değerini, işlevini ve önemini anlatacak ve uygulamalarının yapılabileceği öğrenimi, temel eğitim kurumlarımızda (ilk, orta, lise) tam olarak görememekteyiz. Müzik öğretmeni yetiştiren Öğretmen okullarımızdaki eğitim içerisinde Türk Halk Müziği’ne yüzeysel olarak yer verilmiş ve öğretmenlerimiz donanımsız olarak yetişmişlerdir. 

Halk Müziği, Klasik Müzik Eğitimi’ne kaynak görevi yapmış ama özü ve yapısı işlenmemiştir. Bu durum müzik derslerine de yansımış ve öğrenciler Türk Halk Müziği konusunda eksik yetişmişlerdir. Çok büyük bir eksiklik olan bu durum ne yazık ki günümüze kadar devam etmektedir. Bazı okullarımızdaki Türk Halk Müziği çalışmaları Müzik öğretmenlerinin şahsi çabası ve aileden aldığı kazanımlarla yürütülen çalışmalardır ve geneli düşünüldüğünde çok yetersizdir. 

Temel Eğitim Kurumlarında müzik dersleri içinde Türk Halk Müziğine yeteri kadar yer verilmemesi, Cumhuriyet sonrası yetişen genç kuşaklara olumsuz etkiler yapmıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz; 

1. Cumhuriyet sonrası genç kuşağımız millî kültürümüzün önemli bir bölümünü kapsayan Halk Müziğimiz hakkında bilgisiz yetişmişlerdir. Ulu Önder Atatürk; Kendi benliğimizi koruyarak evrenselliğe ulaşmamız gerektiğini her zaman vurgulamıştır. Yabancı ülkelerin birçoğu eğitim politikalarında ulusal müziklerine yer ve değer vermişlerdir. Bu konuda Japonya’daki uygulamayı örnek verebiliriz. Japonya’da müzik derslerinde, ulusal müziğe 1871 yılından itibaren teorik olarak yer verilmekte olup, öğrenciler halk müziği dinletilerine götürülmektedir. (Bu bilgi Japon Büyükelçiliği Kültür ataşesinden elde edilmiştir.) 

2. Halk Müziği öğreniminden yoksun yetişen toplumumuz müzik seçimi ve değerlendirmesi konusunda yetersiz kalmaktadır. Bilgi eksikliği nedeniyle neyin değerli neyin değersiz olduğu konusunda kararlı olamamaktadır. Son zamanlarda yapılan sözüm ona müzik yarışmalarında halkımıza sunulan değerlendirmelerin ne kadar komik sonuçlar doğurduğunu hepimiz görmekteyiz. 

3. Kültür mirasımız olarak ileriki kuşaklara yozlaşmadan taşımamız gereken Halk Müziğimiz ne yazık ki bilgisizlikten ötürü yara almadan ve zedelenmeden yoluna devam edemeyecektir. 

Sonuç olarak; ulusal kültürümüzün vazgeçilmez bir ögesi olan Türk Halk Müziği’mizin “zararın neresinden dönülse kârdır” misali, vakit geçirilmeden temel eğitimdeki müzik derslerinde müfredata alınarak teorik olarak ve bunun yanında dinleti olarak öğrencilere verilmesi gerekir. 

Üretiminin giderek azaldığı ve bir müddet sonra elimizdeki verilerle sınırlı kalacak olan Türk Halk Müziğimizin zenginliği, gelecek kuşaklara eksiksiz iletilmelidir. Toplumlar, ulusal değerleri ile ayakta kalır ve yollarına devam ederler. Konumuz olan Türk Halk Müziğimiz de hak ettiği değeri ile yoluna devam etmelidir. (2007/38.İCANAS/Ankara/THM’nin; dünü, bugünü ve yarını panelinden)


KADINA ŞİDDETE KARŞIYIZ DENİYOR, AMA!...

Adana Barosu tarafından Şirin Park Otel’de düzenlenen ‘Yargıtay Kararları Işığında Aile Hukuku’ konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Gençcan, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun için ‘iyi ki çıkmış’ değerlendirmesini yaptı. Ömer Uğur Gençcan, “Türk erkeği dövüyor, arkadaşlar... Ve hep bizim klasik muhabbetimiz eğitimsizlik; ne alakası var. Profesörü de baro başkanı da hâkimi de emniyet müdürü de dövüyor; hepsi dövüyor. Türk erkeğinin ikinci bir yeteneği sürekli hakaret ediyor. Sadakatsizlik banko. Yani gelir durumu iyi olup da sadakatsizlik yapmayan yok.Dosyaları okuyorum; adam manav, kasap veya belediye işçisi sevgilisi var. Gelirle de alakası yok. Adamın 66 lira aylığı var, sevgilisi var. Kadın da memnun. O anlamda baktığınızda her şeye olan inancınızı kaybediyorsunuz. Hatta kendinize bile olan inancınızı kaybediyorsunuz. ‘Ben bile hata yapabilirim ya’ noktasına geliyorsunuz” ifadelerini kullandı.” (/haber/yargitay-baskani-profesoru-de-hakimi-de-emniyet-muduru-de-kadini-dovuyor,327996)

Hürriyet'ten Umut Erdem'in haberine göre, söz konusu öneriyi gündeme taşıyan AK Parti Isparta Milletvekili Sait Yüce; "Aile hayatını olumsuz etkileyen unsurları ve boşanma olaylarının nedenlerini inceleyen" Meclis Araştırma Komisyonu’ndaki uzmanların görüşlerini dinledikten sonra şunları söyledi: Anlatılanlardan anlaşıldığı gibi hiçbir şey yüzde 100 çözüm olmuyor. Eğitim hakikaten önemli. Ama Allah’a iman ve ahirete iman hakiki manada bir kalpte yerleşse, hiçbir adam bir kadına şiddet uygulamaz. Bu yüzden değerler eğitiminin fevkalade önemli olduğunu, mutlaka bütün kurumların bu konu üzerinde durması gerektiğini, hakiki çözümün ancak manevi eğitimle, kalbe ve ruha yerleştirilecek olan manevi yasakçıyla temin edileceğini düşünüyorum.” dedi. AK Partili Yüce’nin sözlerine tepki gösteren komisyon üyesi CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ise; “Şimdi maneviyat boyutuna, Allah’a, imana, ahirete imana hiçbirimizin çekincesi olamaz. Ama ‘ancak böyle çözülür’ demek, şiddet uygulayan insanların hepsinin inancını sorgulamak ya da şiddet uygulamayan insanlara belki olmayan inancı vermek olur. Konuyu asıl kaynağından, sorunun kaynağından çekip başka bir yere taşımak olur” dedi. (Basından)

Doğan Haber Ajansı'ndan (DHA) Ali Çevikbaş'ın haberine göre; Isparta Emniyet Müdürlüğü’nün 2015 yılında yaşanan aile içi şiddet olaylarına ilişkin araştırmasına göre; geçen yıl 597 şiddet olayı meydana gelirken şiddete uğrayanların yüzde 97’sini kadın, yüzde 3’ünü ise erkekler oluşturdu.  Araştırmayla ilgili bilgi veren Emniyet Müdürü Halil Altan, "Aile içi şiddete neden olan olayların oranlarına bakıldığında yüzde 23’ü aile geçimsizliğinden kaynaklanıyor. Yüzde 17’si geçim zorluğu, yüzde 16’sı çocukların bakımının ihmal edilmesi, yüzde 11’i alkol kullanımı, yüzde 7’si lüzumsuz yere harcama yapma, yüzde 9’u kadının yemeği yakması, yüzde 5’i kıskançlık, yüzde 4’ü eve geç gelme, yüzde 2’si düğünde takılan takılar konusunda anlaşmazlık ve yüzde 2’si de aile büyüklerinin baskısı olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Şiddetin yüzde 4’üne ise diğer olaylar sebep olmuş" diye konuştu.(14.02.2016)


HDP; SKANDALLARA, TEHDİTLERE  DEVAM EDİYOR…

“Van'daki yürüyüşe HDP Van Milletvekilleri Adem Geveri, Tuğba Hezer, Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya ve yaklaşık 2 bin kişi katıldı. Hacıbekir Caddesi'ndeki Sebze Hali Kavşağı'nda toplanan grup Kürtçe 'Yaşasın Başkan Apo', 'Kürdistan faşizme mezar olacak' sloganları atarak İkinisan Kavşağı'na kadar yürüdükten sonra yoğun güvenlik önlemleri altında basın açıklaması yaptı.HDP Van Milletvekili Tuba Hezer, zorlu ve direniş dolu günlerden geçtiklerini belirterek şöyle dedi: "Cizre, Silopi, Sur, Şırnak, İdil'de yıllardır yüzünü hep karanlık ve kirli bir şekilde gösteren devlet iktidarlar değiştirip yine kirli güçle Kürdistan'da faşizmin bayrağını sallandırmak için topyekün saldırmaktadır. Bizler Kürdistan'da onların kirli ellerle açtıkları hendeklere faşizmin bayrağını gömüp özgürlük bayrağını asıp onurlu bir şekilde dalgalandıracağız. Bizler bu onurlu yolda sadece Kürt halkı için değil tüm halklar için bu yolu en görkemli bir şekilde yürüyeceğiz."(Basından/16.02.2016)

Geçen yazımızda düşüncemizi belirtmiştik. HDP sözcüleri keskin söylemlere devam ediyorlar, çünkü “Türkiye partisi olacağız” söylemleri yalanmış…Ama, arkalarında yürüyen kalabalıklar, yani “yerli halk son olayları nasıl görüyor?” sorumuzun cevabı olsa gerek…Bu tehlikeli…

Her ne kadar, HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, "Kürt halkının yaşadığı 40 yıllık bir savaş dönemi var. Halk, Kürtlüğüne, kimliğine, inancına, dinine sahip çıkıyor. Ama halk bunları elde etmek için, bu haklarını elde etmek için savaşmayı, silahlı mücadeleyi istemiyor. Halkın önünde çok kötü bir Suriye ve Irak örneği var. Milyonlarca insanın evinden göç ettiği, perişan olduğu, hayatını kaybettiği örnekler bunlar. Politikanın devrede olmasını istiyor." dese de dikkatli olunmalı, olaylara doğru çözümlerle gidilmeli…

Sosyal politikalar üretilmezse, yapılacak yardımlar boşa gidecektir. Bizce; tehlikeli olan budur…Geçen akşam bir programda; PKK ve DAEŞ’in sosyal medyayı çok iyi kullandığı belirtiyordu. Yani insanın inanası gelmiyor!.. O nedenle diyoruz ki; devlet, sadece güvenlikte değil, sosyal alanda/medyada da hızlı ve atik olmalı…

SİBEL ERASLAN VE SANATTA YERLİ DURUŞ…

“….Gazete köşelerinde kültür ve sanat odaklı yazılar kaleme alabilmek giderek zorlaşıyor. Haber almanın genişletilmiş hatta artık bir tür psikolojik muharebe taktiğine dönüşmüş haliyle medya adeta istihbarata has bir tür cengaverlik işidir. Necip Fazıl hem orijinal eserleriyle sanat kamusunun görmezden gelemeyeceği bir deha, hem de bir kalem cengaveriydi... Bu kıvamı tutturabilmekse öyle zannederim ki; çalışkanlığın ve gayretin yanı sıra, nasip işidir, yani ucu “gök”lere takılıdır bir yanıyla...

Düşünce dünyamızda, krizinde boğulduğumuz hareketsizlik ve aşamasızlık nasıl deva bulacak? Her şeyi devletten ve kurumlardan bekleyen hazırlıksız ve kımıltısız hallerimiz ne zaman bitecek? Medya için “tenkisat” vakti gelip çattığında, birinciliği kimseye kaptırmayan kültür ve sanat sayfaları, yük olarak addedilmekten ne zaman çıkacak? Bunlar önemli sorular.......”

GÜNÜN SÖZÜ

"Başarı dediğiniz zaman, neye göre başarı? Hedeflediğiniz yolda taraftar bulabiliyorsanız başarı odur. Ama tanınmışlık ve para sahibi olmak, ün, şan şöhret gibi şeylerin çok akıl gerektirmediğini çözdüm. Ödül aldığınızda da çok başarılı olduğunuzu düşünmeyin. Ödülü kim veriyor ve hangi koşulla veriliyor? Çok başarısız insanlar da ödül alabilir." (Ahmet Uğurlu/Tiyatro oyuncusu)