BIST 9.680
DOLAR 32,43
EURO 34,45
ALTIN 2.488,37

15 gün tatilinde ÖDEV yok!, yaşasın! (mı?)…..

“Ödev yok” kararı öğrencileri sevindiriyor, ama!...

Türkiye'de öğrenciler ve öğretmenler için geçtiğimiz hafta sonu (22 Ocak 2016) son kez ders zili çaldı ve 15 günlük yarıyıl tatili başladı. Yarıyıl tatili, 5 Şubat tarihinde son buluyor. Ancak cumartesi ve pazar hafta sonu tatili olduğu için okullar 8

Şubat 2016, Pazartesi günü başlayacak. Cuma günü, öğleden sonra ortalık öğrencilerle doldu. İlkokul öğrencileri anne-babalarının elinden tutmuşlar; oyuncaklara gidelim, hamburger yiyelim derken ortaokul-lise öğrencileri; sanki hapisten çıkmışlar gibi; yüksek sesle konuşmalar-bağırmalar-koşturmalar içinde, ilk aşklarını yanlarına alarak bir AVM nin yolunu tutma peşindeydiler. Dikkat ettim, gençler ne kadar hızlı ve argo konuşuyorlar. Heceler hep uzatmalı ve açık, özellikle “e” ler…Bu zamanda öğretmenlik çok zor galiba…

Bakan Avcı NTV’ deki konuşmasında, hem velileri hem de öğrencileri sevindirecek bir müjdeden bahsetmiş!...Habere göre;. Avcı, "15 tatil" de denilen sömestr tatilinde öğrencilere ödev verilmeyeceğini açıkladı. Bu habere en çok veliler sevinecek.

Çünkü, Milli Eğitimin müfredatına göre, veliler çocuklarla ders çalışmak zorunda. Bu zorunluluk velileri çok yoruyordu.

(Basından)

Son yıllarda moda oldu, yarıyıl tatilinde ödev verilmemesi için talimat verilmesi!... Aslında ödevin şekli ve muhtevası çok önemli. Abartma yapmadan, çocukların tatilini yaparken dinlenme zamanlarında yapabilecekleri ödevler çok yararlıdır.

Şimdiki çocuklar her türlü imkandan yararlandırılıyor, ellerinde son model telefonlar, üzerlerinde… Bir kar yağıyor, ders iptalleri başlıyor…Tamam İstanbul gibi illerde servisle giden çok sayıda öğrenci var, anlıyoruz.. Ama; Amasya, Tokat v.b.illerde neden tatil edilir bilemiyoruz.

Biz ilkokul ve ortaokulda (Tokat) Bağlar’dan şehir merkezine 5 km. yürürdük. Okula da seve seve giderdik ki o zamanki öğretmenler şimdi maalesef yok!...Otobüsler sonra gelmeye başladı. Kış geldiğinde, buzlar üstünde, buz sarkıtlarının altında kayarak, düşerek okula giderdik. O da bir zevk ve denge unsurunu tamamlıyordu…. Ve gerçekten kış çok olurdu ve uzun sürerdi. Kış akşamlarında sobaların başında toplanmak, ıhlamurun kaynaması, kestanelerin kızartılması v.b. ailenin sıcaklığını ve sohbetlerini tamamlayan unsurlardı.

Şimdi; okul tatil olunca öğrencilerin evde oturduğunu mu zannediyorsunuz? Hepsi yollarda, AVM’lerde, sinemalarda, cafelerde gün geçiriyorlar.

Zaten, en büyük yanlışı, eğitime başlayan ocuklara erken yaşlarda oda vermekle başladık. Elbette bebeklerden bahsetmiyoruz. Çocuk, odasında; takipsiz, sorgusuz bir şekilde sosyalleşmeden büyümeye başladı. Eline bir de bilgisayar ve akıllı telefon verdik, onu kendi dünyası içinde bıraktık, sonra şikayete başladık.

Evet, doğru, son yıllarda yapılan araştırmalara göre; Türkçemiz, ahlakımız, saygımız, paylaşımımız, güzel konuşmamız v.b. gittikçe bozuluyor. Tıpkı, annelerin, iş yaparken akıllı telefonlardan, internetten oyun indirip bebeklerin önüne vererek ondan kurtulduğunu zannettiği gibi… Kısaca; anne-baba olarak, kişi olarak, yönetici olarak işin ortasını bulamıyoruz.

Ya kısıyoruz ya da serbest bırakıyoruz. Popüler kültür gençlerimizi kuşatmış durumda. TV’ler bir alem, dizileri görüyorsunuz.

“……Ekranlarda kırık Türkçe’ye alıştık. Programlardan dizilere kadar yabancı kökenli sunucu ve oyuncular ayrı bir ilgi görüyor... Buna rağmen şivelerinde ciddi bir düzelmeden bahsetmek mümkün değil. En yenisi dört yıldır ekranda ama yok işte!

İvana Sert neredeyse her gün TV’lerde. Ama hâlâ yorumlarını anlayabilmek için alt yazı gerekiyor... Wilma Elles yengemiz için durum bir miktar daha trajik. Çok çalıştığını biliyorum ama meyveleri henüz olgunlaşabilmiş değil. Meryem Uzerli bir hayli yol kat etti ama hâlâ vurgularında sorun, repliklerinde anlam bozukluğu var... Bunlar popüler isimler. Başka isimleri de üzerlerine ekleyebiliriz ve fakat değişen bir şey olmuyor…”

Konservatuarda Halkbilim derslerini verirken, öğrencilere bir liste dağıtıyordum. Listede, bir müzikbilimcinin/müzik öğretmeninin/sanatçısının okuması gereken kitapların adı bulunur ve her yıl yenilerdim. Ders,3. sınıftaydı ve “bu kitaplardan hangileri evinizde var? diye sorardım. Tabii ki kimse elini kaldırmazdı. Ben, “şansınız var, 2 sene içinde her ay bir kitap alsanız, bir arşiviniz oluşmaya başlar, bu kitaplardaki görüşleri okuyacak, tartışacak, öğretmenlerinize soracak ve bir karara varacaksınız” derdim. Sonra, sorarlardı, “hocam sınavlarda bunlardan soracak mısınız?” diye. Ki, bunlar lisans öğrencileri, hemen işin kolayına kaçmaya çalışıyorlardı.

Gençlik/öğrencilik böyledir, gelenekseldir; “ne kadar ödün verirseniz, o kadar çok başarıyı aşağıya çekersiniz”. Eğitim, bir disiplin işidir. O bakımdan, bu tatilde ödev konusunda verilen karara olumlu yaklaşamıyorum. Önemli olan “öğretmen-öğrenci ve ders ilişkisidir”. Ve “öğretmen, önde olmalıdır/gelmelidir” diye düşünüyorum…

Çünkü;

“Bilgisiz insan, şüphesiz, kördür; ey bilgisiz, yürü; bilgiden nasip al.

Bak, doğan ölür; ondan, eser olarak, söz kalır; sözünü iyi söyle, ölümsüz olursun.

İnsan iki şey ile kendisini ihtiyarlamaktan kurtarır: biri iyi iş ve diğeri iyi söz.

Kendin ölümsüz bir hayat dilersen, ey hakîm, işin ve sözün iyi olsun.” (Kutadgu Bilig)

ECZACILIK FAKÜLTELERİ…

İstanbul Eczacı Odası, YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç’a çağrıda bulunarak: “Artık yeni eczacılık fakültesi açmayın, öğrenci kontenjanlarını azaltın, eczacılıkta taban puan uygulamasını başlatın” dedi.

Eczacılar Odası İstanbul Şubesi’nin mesajında: “Mevcut mezun sayıları ve istihdam rakamları göz önüne alındığında 2023 yılında ülke genelinde 31.300 eczacı ihtiyacına karşın 39.400 eczacı arzı söz konusu olacaktır. Bu gerçekler eczacılık mesleğinin geleceği açısından tehdit oluşturmaktadır” denildi.

Aklın yolu bir, önemli olan nicelik değil, nitelik… Önemli olan, ünvanlı sayısını -ne olursa olsun diyerek- nicelik olarak artırmak değil; kaliteli, verimli, donanımlı, gerçekten yabancı dili bilen” kişilerle nitelikli olarak artırmak olmalı…

Biz, konservatuarların, GSF Müzik Bölümleri’nin de alt yapı oluşturulmadan açılmamasını istiyoruz. Geçen yazımızda İletişim Fakülteleri’nin de aynı dertte olduğunu yazmıştık. Fen-Edebiyat Fak. zaten her zaman gündemdeydi. Lütfen biraz dikkat….

MEVLEVİ AYİNİ ve HAMAM…

Ümran Avcı-Zeynep Yıldırım / AHT Bir araştırma yapmış.(28.6.2013) Okurken gözümüze çarptı.

Sevgili Ümran ve Zeynep Han.; soruları sorduklarınız içinde bir tane neyzen yok? Devlet sanatçısı yok? Devlet korosu üyesi yok? Devlet Konservatuarı hocası yok? Neden acaba?!..

Haberin girişini ve sorulara ve sorulanlara birlikte bakalım:

“Türkiye'ye gelen Avustralyalı oyuncu Russell Crowe, Sirkeci'deki beş asırlık Hocapaşa Hamamı'nda gerçekleştirilen Mevlevi ayinini, atlet ve şortla izledi. Crowe'un kıyafeti ve Mevlevi ayininin hamamda yapılması eleştirildi.

Konunun uzmanlarına  Mevlevi ayinlerinin, sema gösterilerinin gelişigüzel yerlerde yapılmasının doğru olup olmadığını sorduk. İşte görüşler...

"Artık kahvehanelerden halıcı dükkanlarına, köftecilerden ve restoranlardan hamamların kurnabaşlarına kadar sürüklenip menfaat vasıtası haline getirilen Mevlevi ayinleri bir şov değil, bir çeşit ibadettir" Murat BARDAKÇI 'Ayinin kuralları neyse ona göre yapıyoruz'/ Hocapaşa Kültür Merkezi Başkanı Kemal ÇAKIRGÖZ

'Hamam da Osmanlı kültürünün bir parçasıdır'/ Siyasetçi Fikri SAĞLAR

'Sema gösterileri, ibadet değildir'/ İlahiyatçı Prof. Dr. Bayraktar BAYRAKLI

'Mevleviler kahvelerde bile döner'/ Tarihçi Prof. Dr. İlber ORTAYLI

Mevlana ticarete karşı değildi ama.../ Yazar Ahmet ÜMİT

'Bu ritüellerin içlerini boşaltıyoruz'/ Tarihçi Pelin BATU

'Para kazanmanın yolları iffet ve namus karşılığı olmamalıdır'/ Yazar – İst. Tarihi Türk Müziği Topl. Emekli Müdürü

Tuğrul İNANÇER

'Bu yapılan edebe aykırı'/ Tasavvuf Araştırmacısı-Yazar Cemalnur SARGUT”

SEMAZEN KIYAFETİ VE NANO TEKNOLOJİ…

Anadolu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ikinci sınıf öğrencisi Ahmet Şanlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, semazenlik de yaptığını belirterek, sema gösterilerine daha çok ilgi çekmek için çeşitli çalışmalar yürütürken böyle bir tasarımın ortaya çıktığını anlattı. Sema gösterilerinde izleyicilerin manevi huzurun dışında nelerin ilgisini çekebileceğini düşünürken kıyafette birtakım değişlikler yapmanın iyi olabileceğine karar verdiğini kaydeden Şanlı, şu bilgileri verdi: 

"Dört farklı katmandan oluşan kıyafetle semazen sahneye çıktığında üzerindeki kıyafet beyaz görünüyor. Güneş ve ultraviyole ışınlarında farklı, sahnede farklı, karanlıkta farklı olan bu kumaşın bir benzeri yok. Çalışmalarımızı yürütürken konu bilimsel bir boyut kazandı ve yaptığımız araştırmalarda, farklı türdeki kumaşların olduğunu fakat tek kumaş üzerinde renk değiştiren katmanların yer aldığı bir çalışma olmadığını tespit ettik. Çalışmanın başarılı olmasının ardından patent için başvurdum. Sonunda kumaşın patentini alarak önemli bir adımı daha tamamladım. Piyasada benzer özellikte kumaşlar var. Bu kumaşlar tişört ve benzeri giyim ürünlerinde kullanılıyor fakat aynı parça üzerinde üç boyutlu görselliği sunan kumaş yok."

TAZİYE….

Türkiye; başarılı ve değerli iş adamı Mustafa Koç’u, ülkemizdeki göstergebilim çalışmalarının öncüsü, yazar, eleştirmen ve bilim insanı Tahsin Yücel’i ve renkli kişiliği, siyasi tartışmaları, doğruluğu ve maaşını Tunceli’deki kızların eğitimine harcayan eski CHP MV Kamer Genc’i kaybettik. Allah rahmet eylesin. Ailelerine, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı dileklerimizle sabır diliyoruz.