BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,78
ALTIN 2.509,40

“Konservatuarlarda “yabancı dil barajı” sorunu” (3)

Başbakan, MEB,YÖK, Üniversiteler, Konservatuarlar, Y.Doç.ler, ÜDS/YDS barajı, Sanat mı Yabancı dil mi?, , Ali Saydam, Leman Sam,

Yuksekoğretim kurumlarının gorevi;

1/“Bilimsel bilgi, teknoloji ve sanatsal uretime yonelik arastırmalar ve yayınlar yap(tır)mak ve nitelikli bilim ve sanat insanı yetistirmek,

2/ Özgurce arastırma, bilimsel ve sanatsal calısma yapıIması, bu verilerin  topluma sunulması icin uygun ortamı hazırlamaktır.”

Acaba, üniversitelerimiz konservatuarlarında buna uygun olarak, bu uygulamalar yapılmakta mıdır? Yoksa, yaygın görüş olan “unvan gelmiş, sanat gitmiş midir?!”

Evet, “ünvanı ne olursa olsun”; kişi kendini bilmeli, üretim ön planda olmalıdır.

Yabancı dili -herhangi bir şekilde!- aşmış ama konuşamayan, tek bir kelime dahi edemeyen ünvanlılarla sanat/kültür gelişmiş midir?

Bu bir başarı mıdır? intibak mıdır?

Elbette verilecek cevap hayırdır…

kısaca: Sanat bu sistemin  neresindedir?

Unvan yarışı ile birlikte; insanın yapısında olan bencillik, yukardan bakma, ünvansızları  hor görme, toplantılarda görüş bildirenlere “ben Prof. böyle konuşamazsın” v.b. deme, “sevmediklerine ders verdirmeme, görev için izin vermeme, çalışanlara mobbing uygulama, ötekileştirme” v.b.  kurumlara zarar vermiştir.

Bu ülkede yabancı dil öğretimi bir türlü başarılamamıştır. Anadolu Liseleri de çözüm olmamış, ancak üniversiteye başlayan öğrencilerin “yabancı dil hazırlık sınıflarında” –o da zorunlu olduğu için- başarı bir derece sağlanabilmiştir. (Zaten Anadolu Lisleride İHL dönüşmeye başlamıştır.)

Evet, “bir dil bir insandır”, ama zorunlu dendiğinde ve “öğretim” yerine “eğitim” denince tepki doğmaktadır. Yabancı dil konusu; anaokuldan-ilkokuldan-liseye kadar halledilebilmelidir. Bu konuda MEB planlama yapmalıdır. Bir yazımda belirttiğim gibi Finlandiya eğitim modelinden yararlanılabilinir.

Şu gerçektir ki;

hiçbir sanatçı yabancı dil ile; keman, bağlama, saksafon, gitar v.b çalmamaktadır.

Zaten çalgı alanında unvan sınavını geçmek zorlaşınca, herkes müzikolog alanına yığılmaya başlamıştır. Bu kadar çok ünvanlı müzikolog olmasına rağmen -ki bu alanda tahribat büyüktür-, Türk müziğinin sorunları hala çözülememiş- batı müziğine gerek yoktur-,  olması gereken  yayınlar ortaya konamamıştır. Sempozyumlara bildiri vermekle  sorunların çözülemeyeceği açıktır.

Yabancı dil, sadece “ uluslar arası konserler veren”,  yabancı ülkelerde “uluslar arası sempozyumlara katılan bilim insanları” için bir derece önemlidir. Zaten bildiriler önündeki metinden okunmaktadır. (Kağıdı çektiğinizde söyleyecek  bir şey de kalmayacaktır)

Alanımızda, -gerçekten- çalgısını iyi derecede çalan, müzikolog olan ve  yabancı dili iyi derecede konuşan/yazan ünvanlı sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir.

O zaman yabancı dil bir oyun olarak algılanmakta, “gerçek sanatçılar ünvanla ilgilenmemekte”,  üretimlerine/başarılarına  devam etmektedirler.

Sanat eğitiminin “üniversite sisteminde zorlanacağı, uymayacağı” ayrı ve özel bir alan olduğu, “ünvanların”/sadece ÜDS/YDS geçmenin yeterli olduğu “unvan yarışının” sanatı/üretimi gölgeleyeceği yıllarca dile getirildi, dinlenmedi ve maalesef dediğimiz oldu…

Dikkat ederseniz, konservatuarlardaki, müzik öğretmenliği  ABD’lerdeki  sanatçıların %80 nini  ünvansız Öğr.Gör. oluşmaktadır.

Gelinen noktada;

“Dunyanın hicbir ulkesinde, atama ve yukseltmelerde “yabancı dil, baraj kriter olarak” uygulanmamaktadır.

Bu yanlış uygulama nedeni ile bir çok Y.Doç. üstlerce “mobbinge” maruz kalmış, bilimsel çalışmalarına nokta koyarak emekli olmuştur.

Akademik alan  ÜDS/YDS yi bir şekilde geçen!, ama nedense! yabancı dil konuşamayan Doç.ler ile dolmaya başlamıştır.

Artık, “yabancı dil” değil “bilimsel/sanatsal çalışmalar, üretim” baraj olmalı, öne çıkarılmalıdır.

Yabancı dil konusu “Dr./sanatta yeterlik eğitimi” sonuna kadar” bitirilmelidir.

Yabancı dil belgesinde “bir sure sınırı” olmamalıdır.

Hakemlik sistemine benzer bir değerlendirme sistemi ile “sergi, performans, araştırma projeleri, tasarım urunu gibi sanat ve tasarım faaliyetleri” aynı oranda dikkate alınmalıdır. Bu konuyla ilgili hazırlanacak yönetmelik çalışmalarında ve kurulacak komisyonlar icinde “sanat ve tasarım alanını temsilen oğretim uyelerinin yer alması” gerekmektedir.(Komisyonlarda Prof. olma şartı olmamalıdır)

Bu modellerin hiç birinde öğretim üyesi, “bir başka ülkeye ait dili  bilmediği için” akademik yükseltmeden alıkonulmamaktadır.”

Bu nedenle,  liyakatta önkoşul “yabancı dil değil”, “bilimsel ve sanatsal yeterlik” olmalıdır.

Yabancı dil, atama ve yükseltmeler icin baraj olmaksızın puanlamada yer almalıdır.

Ayrıca; bir universitede lisansüstü, doktora/sanatta yeterlik  eğitimi vermek üzere, sosyal ve beşeri bilimler, sağlık bilimleri ile fen ve muhendislik bilimleri, “sanat ve tasarım bilimleri” olmak uzere en fazla 4 enstitü bulunmalıdır.

Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, Sanat ve tasarım alanında “yabancı dil baraj değil,” artı değer olmalıdır. Uygulamaya/icraya dayalı sanat alanlarında kurumlar kendi mesleki sınavlarını –sanatçı öğretim elemanı seçimini mesleki performansa bağlı sınav sonucuna göre- kendileri yapmalıdır.

Kısaca; Doç. atamalarında  yabancı dil barajı olmamalıdır VE EN DOĞRUSU, HİÇBİR ÜLKEDE OLMAYAN Y.DOÇ.LİK KALDIRILMALI, DR. TEKRAR ÖĞRETİM ÜYESİ SINIFINA ALINMALIDIR.

Akademik yükseltmelerde güzel sanatlar ve tasarım alanlarının, fen ve sosyal bilimlerden farklı olduğu dikkate alınarak; yayın, tek veya en önemli kriter olmamalıdır.

Yığılmanın yaşandığı Y.Doç.lere mutlaka geçici bir yönetmelikle, bir defaya mahsus bilimsel/sanatsal çalışmaları ile değerlendirme şansı verilmelidir.

 TEBRİK: Times Higher Education ve Thomson ’ın yaptığı dünya üniversiteler sıralamasında; 85., Boğaziçi Ün. 139., 165., Sabancı Ün. 182. sırada yer aldı. Ün. 200.,  Koç Ün. 300.  sırada . Üniversiteler yönetimlerini ve akademisyenlerini tebrik ediyoruz.

 

Güncel 1: “..........'İmar ve inşaat işinde, yollarda, köprülerde kimse söz söyleyemiyor ama muhafazakârlar üç şeyi yapamadı; kültür, sanat ve çevre' diyen Haluk Dursun hocanın bazı tespitlerine birlikte bakalım:  'Sanat deyince ebru, hat, tasavvuf musikisinin çok kötü bir uyarlamasını anlıyor. Biraz ney, biraz popla folk karıştırarak tasavvuf müziği yaptık zannediyoruz. Büyük bestekâr yok. Bekir Sıtkı Sezgin çizgisini koyduktan sonra geriye bakıyorsunuz, tıkanma var orada da...'  'Ağaç dikme sayısıyla çevreye duyarlılığımız anlaşılmaz. Bu konuda hassasiyetin de olması lazım. Benim çok önemsediğim şey şehir parkınız var mı? Kaç metrekare, kaç dönüm. Bizde has bahçeler vardı. Bahçe yaptırmak diye bir vakıf türü var. Şehir parkını büyük bir proje olarak almak ve bu parkın peyzajını şehir ağaçları ve o bölgedeki ağaç kültürüne dayanarak yapmak gerek. Akar havuzlar, sersebiller, mutlaka su kültürünün güzel örnekleri olması lazım.'....” (/yazarlar/Ali_Saydam/bir-mustesarimizdan-kultur-dersleri/56278)

 

Güncel 2: Sevgili Leman Sam, bir sosyal paylaşım sitesinde yaptığınız "Benim için IŞİD ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır" açıklamasını -nereden baksak- savunmak mümkün değil. Oldu mu şimdi? İnanmayabilir, kurban kesmeyebilirsiniz…Ancak, ibadetini yapanla, eli kanlı bir terör örgütü ile eşdeğer tutmak milyonlarca insanın inancına hakaret değil mi? Geçtiğimiz yazılarda “sosyal medyayı kullanırken dikkat edin, yıllarca yaptığınız birikimleri bir anda kaybedebilirsiniz” demiştim. Bunun örneklerini de son yıllarda fazlası ile yaşıyoruz. Sizin gibi halka malolmuş, sevilen ve yorumu ile öne çıkan bir kişinin halktan, gerçeklerden  ayrılmaması lazım. Sizlerin bu mesajları yüzünden sadece siz değil,  bir sanat camiası zarar ediyor. Lütfen…